Ece Zaim

Bize kendisini ilk olarak “Küçük Mutfak Sırları” ile tanıtan 28 yaşında güzel bir aşçı. Daha da önemlisi pastalarını en çok oğluna yapmayı seven bir anne.

Bize kendisini ilk olarak “Küçük Mutfak Sırları” ile tanıtan 28 yaşında güzel bir aşçı. Daha da önemlisi pastalarını en çok oğluna yapmayı seven bir anne.

Ece Zaim kimdir?

Küçük Mutfak Sırları’nı bizimle paylaşıp leziz yemek tariflerini mutfaklarımıza taşıyan; ekranlarda özgü­venli duruşuyla, evinde şefkatli bir anne olmasıyla, keyifli sohbetiyle ve mutfakta başarılı bir aşçı oluşuy­la Ece Zaim, 28 yaşında, iki çocuk annesi, leziz yemekler yapan bir aşçı olmakla birlikte Açık Mutfak kitabı­nın da yazarı. Siyaset Bilimleri ve Uluslararası İlişkiler okuyan Ece Zaim üniversite sonrasında küçüklüğünden bu yana ilgi duyduğu gastronomi alanında kendini geliştirmek adına Mutfak Sanatları Akademisi’ne git­ti. Böylece Ece Zaim gastronomi alanındaki çalışmalarına başlamış oldu. Eğitimini tamamladıktan sonra Ulus29’da staja başlayan Zaim, staj sonrası bir dönem makarna şefliği yaptı. Makarna şefliği yaptığı sırada arkadaşıyla birlikte bir pastane açma kararı aldı. Gü­zel sonuçlar getiren bu pastaneden “Benim için muhteşem bir deneyimdi.” diye bahsetmesinin sebebinin bu pastanede inanılmaz bir özveri göstererek pişirme­sinden satın almasına, müşterisinden muhasebesine her şeyin sorumluluğunu alması; işin televizyonla alakası olan tiyatrosunu müşteri ilişkisinden, yemek yapımını mutfaktan, işin muhasebe ve teknik kısmını yönetmeyi orda öğrenmesi olduğunu söylüyor. Pasta­ne serüveninden sonra bir arkadaşının aracı olmasıy­la Turkmax kanalında Küçük Mutfak Sırları programını yapmaya başladı. Bu programla büyük ses getiren Ece Zaim sonrasında sosyal medya danışmanlığı, dergi yazarlığı gibi çeşitli şeylerle uğraştı. 2015 Ekim ayı itibariyle 2 ay boyunca haftada 5 gün Tv8‘de yayınla­nan ve beğeni ile izlenilen yemek yarışması programı Ver Fırına’nın yeni sezonunda Arda Türkmen ve Yağız İzgül ile birlikte programın jürisi olarak tekrar ekran­larda yer aldı. İki buçuk yılı aşkın süredir hazırladığı yemek kitabı “Açık Mutfak” kitap evlerinde raflardaki yerini aldı. Şu an aktif olarak kullandığı sitesini fazla önemsediğini sürekli olarak tarifler, yazılar paylaştı­ğını bunları yazabilmek adına ise sık sık farklı tarifler denediğini de söylemeden geçmeyelim. Ece Zaim’e kendisini sorduğumuzda “İşi, hayatı, yemek yapma­yı, yemek yemeyi çok seven, aile odaklı yaşayan ama aynı zamanda müzik, resim, konser, yapabildiği kadar seyahatten çok hoşlanan oldukça aktif hatta hipe­raktif biri” diye bahsetti kendinden. Kendisinden bu şekilde bahseden biriyle inanılmaz keyifli bir röpor­taj gerçekleştirdiğimizi tahmin edersiniz. Sorularımız ve cevaplarını öğrenmek adına buyurun diğer sayfaya geçelim.

Kitap yazma fikri ilk ne zaman ortaya çıktı ?

Aslında buna kitapta da değinmek istedim. Benim ye­meklerle ilgili dikkatimi çeken en büyük şey yemek ki­taplarıydı. Ben yemek kitapları biriktirmeyi çok seven biriyim. Aslında program yaparak yemek kitaplarının neden var olduklarını anlamamıştım. Mesela çok iyi bir tarifin var bunu niye başkasıyla paylaşmak isteyesin ki sonuçta o senin tarifin, senin sırrındır diye düşünürdüm. Ama çok yemek kitabı aldıkça, televizyonda da yemek programı yaptıkça şunu görmeye başladım sizin yapıp sattığınızdansa televizyonla veya kitapla çok daha büyük kitlelerin evine girebiliyorsunuz. O insanlar bu yemeği yaptığında birçok insana yediriyor. Aslında sizin yeme­ğinizi bir sofrada bir sürü kişi paylaşmış oluyor. Ben de yemek kitabı alıp denedikçe şunu gördüm. Bazı insanlar sizin malzemenizi ziyan ediyor. Benim o kişi olmamam, doğru tarif veren, doğru anlatan, o mutluluğu paylaşan, kişi olmam gerek dedim. Aslında ilk hedef pastaneyi aç­tığımda pastanenin kitabını çıkarmaktı. Yani ben pasta­ne zamanından beri tariflerimi fikir olarak yazıyordum. Bundan dolayı alt yapısı vardı. Televizyon programının altı gün olmasından aşırı tarif birikimim oldu. Bu tarifle­ri ben bile Ece şu tarif neredeydi dediğinizde bulamayan bir hale geldim. Bu sorunu ortadan kaldırmak adına tarif­leri iki kategoriye ayırdım. Bir kısmı web sitesi için olup kitaba koymayacaklarım, bir kısmı da kitap için olanlar. Kitap kategorisini bir insanın bilmesi gereken, bir evde bulunması gereken Türk ve dünya mutfağının temelini oluşturan tarifleri bulundurmasına göre oluştur­dum. Böyle ana bir kitap yazmak istedim. Sanı­rım kitabın uzun ol­ması da bu çabam­dan dolayıydı. Kitap fik­rinin hi­kayesi de böyleydi.

Kitaptaki tariflerin arasında en özeli bu ya da bunun hikayesi çok başka diyebileceğiniz bir tarif var mı?

Aslında hepsinin başına bir hikaye koyduk. Bu yüzden hepsinin birer hikayesi var. Buradaki 105 adeti bile seç­mek çok zordu. Bir tane soruyorsunuz. Bu çok çok daha zor. Benim için buraya giren 105 de çok özel. Hepsi de­falarca denediğim ve tadını çok sevdiğim tarifler. Çocu­ğumu seçmek gibi bu. Bu yüzden hiçbirini diğerlerinden ayırt edemem. Ben de hiç mükemmel olmuş kavramı yok.

Kitabınızda eksik gördüğünüz, bu da böyle ol­masaymış dediğiniz bir kısım var mı?

Ben kendimi çok eleştiren bir insanım. Zaten oldum de­diğim gün bittim diyebileceğim gündür diye düşünürüm. Ben kendi işime eleştirel yaklaşmayı seviyorum. Sadece şunu biliyorum ki benim bu yaşımla, bu enerjimle, bu projeye koyabileceğim bir virgül daha yoktu. O yüzden bir noktadan sonra bu iş benim en iyi işim diyorum. Ke­sinlikle mükemmel değil ama bugün yapabileceğim en iyi iş.

MSA’dan önce yemekle aranız nasıldı?

Ben hep çok meraklıydım. Çok aktif olarak pişirmediğim zamanda bile nerde ne yesem, annem, anneannem, ba­baannem, mutfakta napıyor, bu malzeme nereden gel­miş merak ederdim. Zaten benim gibi insanların çoğu çocukluktan gelen tutkularla gelmiş oluyor. Yani ömrü boyunca kilo almamaya çalışan, iştahı süper açık bir ço­cuktum.

Üniversitenin sonuna doğru kararım belli kendi mesleğimi yapmayacaktım dediniz. Aşçılıktan dolayı aldığınız bir tepki oldu mu?

Babam hep “Napacağız Ece? Sana kuru fasulyeci mi açacağız?” demişti. Ben de kitabına “Babacım bir kuru fasulyeci açamadım ama sana bir kitap yazdım.” diye imzaladım. Özellikle kız çocuğu olunca rahat büyüdüm. Maddi olarak ailemi yükseltmeliyim kaygısıyla büyü­medim. Bu bana tabi ki bir özgürlük verdi. İş hayatın­da bir destekleri olmadı. Hatta ben ilk dükkanımı bile 4 yaşımdan 14 yaşıma kadar reklamlarda oynadığımda kazandığım parayla açmıştım. O parayı bana ne için kullanmak istersen kullan demişlerdi, ben de dükkan açtım. Ama tabiki başta ailem de çevrem de bana ina­namadı. Bunun heves olabileceğini düşündüler. Ama o kadar kararlıydım ki beni vazgeçiremeyeceklerini anla­dılar. Onlar da inandıktan sonra iş zevkli bir hal almaya başladı. Ama inanmaları baya zor oldu. Bu işi yapmak isteyen bütün genç arkadaşlara şunu diyebilirim, siz bı­rakın çevreyi kendinizi kendinize kanıtlayın. O disiplini kendinize verdikten sonra çevreniz zaten inanıyor.

Üniversitede de gastronomi adına bir bölüm okusaydım diyor musunuz?

Demiyorum çünkü içerik olarak ben kendimi çok besle­meye çalışıyorum. MSA’da eğitim alırken de hem gastro­nomi dersleri hem de yiyecek içecek işletmeciliği dersi aldım. Evet, tabi ki bunun için dört sene daha okumak, bunun içeriğini daha ayrıntılı olarak alabilmek güzel olurdu. Ama günümüzde bilgiye ulaşmak o kadar rahat ki… Eğer gazete, dergi okur; interneti, sosyal medyayı takip ederseniz zaten bilgi size geliyor. Okulun üstüne koyacağınız her şey kendinizden. Ben okuldan 18 kişiyle birlikte bir temel aldım, peki on sekizimizde aynı mı ol­duk? Biri restaurantta, biri başka bir yerde aşçıdır; geri kalan on üçü hiçbir şey yapmamıştır. O yüzden önemli olan bence okul değil üstüne neler koyabildiğiniz, bilgi birikimiyle harmanlayıp, çalışıp devam ettirmek.

Geçmiş yıl düzenlemiş olduğumuz Mutfak Zirvesi’ne katılmıştınız. Zirvemizi nasıl buldunuz?

Mutfak Zirvesi gayet profesyonel hazırlanmış, içe­risinde bulunmaktan çok hoşlandığım bir etkinlik oldu. Özellikle gençlerin hem bunu hobi olarak hem de bir kültür olarak almasını çok takdir ediyorum. Bizim yemek kültürümüzün gelişmesi için yaptıkla­rınız çok çok önemli. Ben oraya geldiğimde kendimi çok özel bir misafir gibi hissettim, çok güzeldi. Açık­çası her proje bir sonraki sene kendi içinde gelişir, daha güzel olur. Zaten bunun eksiğini görecek olan dışarıdaki kişi değildir. Siz benim kitabımı mükem­mel görseniz de ben hatasını görürüm. O yüzden hatası varsa bile en iyi siz görürsünüz. Bana kalırsa gayet güzeldi. Önemli olan sürekliliktir, işin üstün­de durmaktır. Gelen kişilerle ilgilenmektir. Ben üçü­nü de gördüğüm için bir hata bulamıyorum. Ancak her zaman her şey geliştirilebilir.

Sırada düşündüğünüz bir projeniz var mı?

Bebek doğduğu zaman onunla fazlasıyla ilgilenmek gerekiyor ama tabiki işleri de durduramıyoruz. Ben­den en çok istenen şu an Youtube kanalı ve bebek yemekleri kitabı. Artık hangisi ön plana çıkar bi­lemiyorum, bunu zaman belirleyecek. Şu anki ana uğraşım, Açık Mutfak’ımla ve imza günleriyle ilgi­lenmek.

Dergiye eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bütün gastrocanlara sevdikleri şeyi yapmalarını söylüyorum. İşini sevdikten sonra güzel olmayacak, başarılı olunmayacak meslek yok. Olmak istedikleri yerde olup yediklerinin tadını çıkartsınlar.

Ropörtaj:

Selen ORAL – selenoral20gmail.com
Kazım Caner ÇAM – kazimcanerr@gmail.com
Kaan AKIN – kaanak18@gmail.com

Düzenleyen:

Esra AKYOL – esrakyol98@gmail.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikler Korumalıdır